Hangi nedene bağlı olarak gelişirse gelişsin, saç dökülmesi sorunu, hem kadınlar hem de erkekler için oldukça can sıkıcı olabiliyor. Hacim kaybı, incelme, cansızlık, kafa derisinin görünür hale gelmesi, saç çizgisinin gerileyerek geniş açıklıklar oluşturması gibi saç sorunlarının, psikolojik olarak olumsuz yansımaları olduğu ve birçok insanda özgüven kaybına yol açtığı bilinmektedir. Son yıllarda, Androgenetik Alopesi mağduru erkeklerin ve kadınların, saç dökülmesini önlemeye yönelik cerrahi olan ya da olmayan prosedürlere sıkça başvurduğu gözlemlenmektedir. Çözüm arayışlarına yönelik bu artışın sebebi, saç dökülmelerinin yeni bir sorun olarak karşımıza çıkmasından ileri gelmiyor. Bu yoğun ilgide şüphesiz ki; varoluş tarihimizle yaşıt, günümüz yaşam koşullarıyla tetiklenen saç dökülmesi sorununa karşı geliştirilen, iddialı ve kendini kanıtlamış, yenilikçi tedavi yöntemlerinin sunduğu başarılı sonuçların payı oldukça büyük. Her ne kadar saç dökülmesini tarihe karıştıracak o sihirli formül henüz bulunamamış olsa da, teknolojiden güç alan tüm bilimsel çalışmalar gösteriyor ki, bu sorunla baş edebilmek artık mümkün!
Geleneksel olarak uzun yıllardan bu yana uygulanan veya son yıllarda yapılan bilimsel ve deneysel araştırmalar sonucunda etkinliği kanıtlanan tüm yöntem ve stratejiler, erkek ve kadın tipi saç dökülmelerinin tedavisinde oldukça başarılı ve umut verici sonuçlar sunmaktadır.
Uluslararası Rejeneratif Tıp Ve Cerrahi Dernekleri Akademisi (AIRMESS), İsviçre Bilimsel Direktörü, Pietro Gentile’nin 09 Haziran 2021 tarihinde kabul edilen makalesinde; erkek ve kadın tipi saç dökülmeleriyle ilgili yapılan deneysel çalışmaların sonuçlarına yer verilmiştir.
Saç dökülmeleri, Androgenetik Alopesi sebebiyle olabileceği gibi; saçlarda dinlenme evresi olarak değerlendirilen Telogen faz kaynaklı da gerçekleşebilmektedir. Telogen evrenin sonunda saçlar doğası gereği dökülmektedir. Kadınlar ve erkekler üzerinde yapılan deneysel araştırmalarda, hem androgenetik alopesi hem de telogen evre saç kayıpları masaya yatırılmıştır. Saç kayıplarını önlemede etkinliği gözlemlenen tedaviler şu şekilde sıralanmıştır:
ALRV5XR:
Bitki özleri, vitaminler ve minerallerden elde edilen ALRV5XR adı verilen özel bileşiklerle, androgenetik alopesiden etkilenen kadınlar üzerinde bir takım klinik deneyler yapılmış ve tatmin edici sonuçlara ulaşılmıştır. Saç dökülmesi tedavilerinde temel prensip, anagen evreyi mümkün olduğunca uzun ve verimli tutmaya çalışarak, telogen evrede daha az saç kaybı yaşamaktır. Bu bileşenle, anagen evrenin yani, saçlarda büyüme ve gelişme evresinin uzatılması hedeflenmektedir.
PRP:
Trombositten Zenginleştirilmiş Plazma anlamına gelen PRP tedavisi de son 10 yılın artarak rağbet gören, saç dökülmesi tedavilerinden biri haline gelmiştir. Trombositten zenginleştirilmiş plazma, saç dökülmeleri üzerindeki iyileştirici gücünü şu özelliklerinden alır:
Uygulanacak kişilerden alınan bir miktar kanın, santrifüj cihazından geçirilerek, trombositten zengin hale getirilmesi ve bunun da saç derisine özel iğnelerle enjekte edilmesi şeklinde uygulanan PRP tedavisinde, ihtiyaç olan tek şey, saç köklerinin varlığıdır.
Minoxidil, Finasteride Ve Düşük Seviyeli Lazer:
Minoxidil ve Finasteride, aynı amaca, farklı yöntemlerle hizmet eden iki topikal saç dökülmesi ilacıdır.
Saç Ekimi Ve Rejeneratif Tedavilerin Bir Arada Kullanılması
Kalıcı saç kayıpları için, kalıcı bir çözüm olan ve teknolojiyle eş zamanlı olarak kendisini yenileyen saç ekimi cerrahisi ise, her geçen gün artan bir popülariteyle geçerliliğini korumaktadır. Saç ekimi dışında kalan; PRP ve vitamin, mineral, bitki özü kokteylleriyle uygulanan mezoterapi gibi tedaviler, saç köklerinin varlığını devam ettirdiği durumlar için etkili olabilmektedir. Uzun yıllardan bu yana uygulanan saç ekimi prosedürü; PRP, kök hücre tedavisi veya mezoterapi gibi rejeneratif yaklaşımlarla bir arada uygulandığında, zayıflamış saç köklerinin güçlendiği, ekilen saçların daha sağlıklı ve hızlı büyüdüğü bilgisi, yapılan araştırmaların dikkat çeken sonuçları arasında yer almaktadır.