Saç dökülmesi ya da terminolojide yer alan ismiyle alopesi; sosyolojik, psikolojik ve de tıbbi boyutları olan bir sorun. Birçok faktörden kaynaklanabilen bu sorun için, mevcut ve geleneksel tıbbi müdahaleler her zaman yeterli olmayabiliyor. Bu sebeple, rejeneratif tıpta, alopesi tedavisi için çeşitli terapötik yaklaşımlar araştırılıyor. Kök hücre implantasyonu ya da trombositten zengin plazma gibi potansiyel tedavi seçeneklerinin etkinlikleri üzerine kanıtlar aranıyor. Peki, alopesi için en umut verici rejeneratif tedavi hangisi? Bilimsel çalışmaların ve klinik araştırmaların sonuçları, henüz bu sorunun net bir cevabını verebilecek yeterlilikte değil. Rejeneratif tedavi yaklaşımları, belli alopesi türlerinin tedavisinde umut vaat eden sonuçlar sunsa da, kesin söylemler için daha fazla kanıta ihtiyaç duyuluyor.
Vücudumuzun çeşitli bölgelerinde bulunan kıllar, birçok önemli işlevi yerine getiriyor. Vücudun dış etkenlere karşı korunması, ısı yalıtımı, yağ salgısı, kamuflaj gibi kritik rolleri var. Duygusal algı, sosyal etkileşim gibi fiziki olmayan koşulları yani psikolojik fonksiyonunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Saç folikülü 3 fazda değişen dinamik ve karmaşık bir büyüme döngüsüne tabi. Hızlı büyümenin gerçekleştiği, anagen faz olarak isimlendirdiğimiz dönemi, geçiş dönemi olarak nitelendirilen katagen evre takip ediyor. Saçların inceldiği, saç uzamasının durduğu süreç ise telogen faz olarak adlandırılıyor. Stres, travma, gebelik ya da beslenme yetersizliği gibi durumlar, saçların telogen faza geçiş sürecini hızlandırabiliyor.
Saç dökülmesinin ya da alopesinin birçok çeşidinden söz edebiliriz. Ancak alopesi temel olarak; skatrisyel alopesi ve skatrisyel olmayan alopesi olmak üzere iki alt tipe ayrılıyor. Yapılan araştırmalara göre; skatrisyel alopesi, tüm alopesi vakalarının %5’ini oluşturuyor. Genetik yatkınlık kaynaklı saç dökülmesi olarak bilinen androgenetik alopesi ve otoimmün hastalıklarla tetiklendiği düşünülen ve saçkıran olarak bildiğimiz alopesi areata gibi alopesi türleri ise; skatrisyel olmayan alopesi kategorisinde karşımıza çıkıyor.
Alopesi tedavisinde başvurulan yöntemler, alopesinin tipine ve şiddetine göre değişiklik gösteriyor. Güvenilirliği, etkinliği ve de klinik olarak kullanımı FDA ve EMA gibi düzenleyici kurumlar tarafından onaylanmış birkaç farmakolojik tedavi seçeneği mevcut. Minoksidil ve Finasterid gibi 5a-redüktaz inhibitörlerini içeren tedaviler, bazı alopesi türlerinin engellenmesinde ya da saç kaybı sürecinin yavaşlatılmasında etkili olabiliyor.
Rejeneratif tıp; hücreleri, dokuları ve organları; onarmaya, değiştirmeye, yenilemeye yönelik tedavi yaklaşımlarını içeriyor. Kanıta dayalı rejeneratif tıp raporları, çeşitli teröpatik uygulamaların saç foliküllerini iyileştirdiği ve işlevselliklerini arttırdığını gösteriyor. Rejeneratif yaklaşımlar, kök hücre ve PRP olarak kısaltılan trombositten zengin plazma gibi hücresel düzeyde iyileşmeyi sağlayan tedavilerden oluşuyor. Kök hücre ve PRP tedavilerinin, anti aging amaçlı uygulanmalarına pek de yabancı değiliz. Saç dökülmesi sorunuyla mücadelede de, son yıllarda popüler tedavi seçenekleri olarak sıkça karşılaşıyoruz. Bilim insanları, rejeneratif tıp yaklaşımlarının alopesi vakaları üzerindeki etkinliği ile ilgili net söylemler için kanıt ağlarının daha da genişletilmesi gerektiği görüşündeler.
Sonuç olarak,
Saç dökülmesinin tek bir nedeni olmadığı gibi bu sorunun çözümüne yönelik tek bir tedavi seçeneği yok. Buna ek olarak, tedavi yöntemi her ne olursa olsun hiçbir seçenek kesinlik ve kalıcılık içermiyor. Şu ana kadar yapılan araştırmalar, belli saç dökülmesi tiplerinin rejeneratif tıp stratejileriyle kontrol altına alınabileceğini göstermekte. Kök hücre ve PRP gibi uygulamalar hem bazı hastalıkların tedavisinde hem de saç dökülmesiyle mücadelede umut vaat ediyor.